Kitle iletişim araçlarının olağanüstü çılgınlığı neden birçok kez tekrarlandı?
Aşağıdakiler, merhum Bay Nishibe Susumu’nun “Kitle İletişimi Milleti Öldürecek” adlı kitabından.
Basılı kelimeyi okuyabilen tüm Japon vatandaşları, abone olmak için şimdi en yakın kitapçıya gitmelidir.
Dünyanın geri kalanı benim çevirimden aynı şeyin sizin ülkenizdeki kitle iletişim araçları için de geçerli olduğunu bilecek.
Kitle iletişim araçlarının olağanüstü çılgınlığı neden birçok kez tekrarlandı?
Basının kural cümbüşü dışında, ilk kez olsaydı, insanların buna uyması kaçınılmaz olurdu.
Bununla birlikte, Japonya’nın modern tarihinin biraz izini sürmeye çalışırsam, kitle iletişim araçlarının çılgınlığı ve herkesin bir anda sıkıntıya düştüğü çılgınlık birkaç kez dile getirildi.
Örneğin, Mançurya örneğinde, her gazeteyi Japon ordusunun ilerlemesine gönderdi.
Ben bir “savaş karşıtı” ya da “askeri-karşıtı” değilim, bu yüzden genel olarak savaşa kötü demek istemiyorum, ama kuşkusuz kitle iletişim araçlarının savaşı kışkırttığı da kesin.
Ya da Saito Takao tecrit altında ve desteksiz bir ordu tasfiye konuşması yaptığında, medya onu meclisten çıkarıp askerlerle seslendirdi.
Bu nedenle, savaş öncesi tarihe üstünkörü bir bakış bile, savaşın birkaç askerin küstahlığı veya hilesinden kaynaklandığına inanmaya götürmez.
Kitle iletişiminin savaşı kışkırtan bir grup olarak hayati bir rol oynadığı ve buna karşı çıkan liberallerin birbiri ardına kitlesel linçlere gömüldüğü sayısız vaka var.
Medya bu konuda neredeyse tamamen sessiz.
Savaştan sonra bir istisna değildir.
Kendimi örnek alarak, 1960 Japonya-ABD Güvenlik Anlaşması revizyonuna karşı solcu aşırılık yanlılarının en genç lideri olarak yirmi yaşında polis tarafından da yakalanarak mahkemeye gittim. Öyleydi.
Daha sonra, kendi adıma düşünerek ve yargılayarak, Japonya-ABD Güvenlik Antlaşması’nın bu revizyonunun Japonya açısından haklı olduğu ve solun teorileri veya eylemleri için hiçbir gerekçe olmadığı sonucuna vardım.
Bunu da bir cümlede belirttim.
Bu arada kitle iletişim araçları da 60 yıldır güvenliğe karşı bir eleştiri kampanyası geliştirdi.
Ancak 60 yıllık güvenliğin Japon milleti için oldukça faydalı olduğu ve Japon halkının Japon toplumunda yerleşik hale geldiği tarihi değerlendirmesinden sonra bile medya onların konuşma ve davranışlarına yansıyacaktır. O değil.
Savaştan sonra aşırı habercilik veya çarpık medya haberciliği saymak çok fazla.
Bunu eleştiren çok kitap var.
Örneğin, Japon ordusunun 300.000 Çinliyi katlettiği sözde Nanjing katliamı davasının sahte olduğu görülüyor; en azından güçlü olduğunu daha uzun süre inkar etmek mümkündür.
Ancak, bazı önde gelen gazeteler ‘katliam’ı eleştirmek için kampanya yürütüyorlar, ancak aşırı haber yaptıkları konusunda net değiller.
Bunu tartışma konusu bile yapmazlar.
Son örneklerde, sözde ders kitabı problemleri de gerçektir. Örneğin, medya Japonca ‘İstila’ ders kitabının ‘ilerleme’ olarak yeniden yazıldığını bildirdi.
Bu, Çin hükümetinin Japonya’yı eleştirmesini tetikledi ve Japon bakan bunun için özür diledi.
Bundan kısa bir süre sonra, dikkatle incelediğimizde, “istila”nın “ilerleme” olarak yeniden yazıldığı gerçeğinin olmadığı ortaya çıktı.
Bununla birlikte, kitle iletişim araçları bazı gazeteler dışında yanlış bilgilerini kabul etmemektedir.
Üstelik kitle iletişim araçları büyük bir gürültü kopardı ama ses bittiğinde bunun sadece bir cümbüş olduğu ortaya çıktı ve bunun bir bilgi fabrikasyonu da içeren bir cümbüş olduğu ortaya çıktı.
Japon kültürel gerilemesine işaret eden günah.
Japonlar bunu neden tam olarak hatırlamıyor?
Neden medyanın şüpheli tarihini hatırlamıyorsun?
Bu tür bir kültürel amneziden muzdarip olsak da, ileri bilgi toplumunun gelişi olduğunu söyleyemeyiz.
Çünkü sadece bilgi değil, değer ve anlam içeren bilgi esastır.
Anlam veya değer içermeyen bilgi sadece bir semboldür.
Ve bilginin anlam ve değerinin ne olduğunu bilmek için geçmişteki birikimleri ışığında bir yargıya varmamız gerekir.
Anlam veya değer içermeyen bilgi sadece bir semboldür.
Geçmişle ilgili aşırı bir amnezi durumunda olduğumuz için, yalnızca geçen bilginin yakın veya heyecan verici olduğu sözde sembolik bir uyarım anı bekliyoruz.
Sembol, anlamı olmayan bir koddur ve böyle bir şeye tepki veren bir insan değil, bir robottur.
Modern toplum, “Bir göstergenin egemenliği” ya da “yarı-okrasi” çağına girmiş gibi bir görüşe sahiptir.
Sadece Japonya’da değil, Batı toplumunda da söylenir.
Anlamlar ve değerler silinip gidiyor, sadece birkaç tanım ve fayda taşıyan semboller aklımıza takılıp kalıyor.
Yarı demokrasi çağı gerçekten de geliyor.
Ama biz kendimizi yarı-okrasiye adamaya hazır değiliz.
Madem buna hazırlandınız, ilkokul sınıflarında değiş tokuş edilen ‘eas’ gibi boyutun çocukluğun anlam ve değeri etrafında neden dolaştınız?Recruit etkinliğiyle ilgili olarak kâr bağışlanmadı mı? hm?
‘İşaretle tahakküm’ çağından çıkmak imkansız olsaydı, şeyleri ifade etmenin daha teknik ve daha süslü bir yolu olurdu, örneğin sofistike parodi kullanarak.
Bu ifade yeteneğimiz var.
Ama yapmadık.
Biz sadece bunun bir yarı-okrasi olduğunu, aktüel bir değerin anlam ve evren boyutundan ayırmanın mümkün olmadığını söylemeye çalıştık.
Buna rağmen, zihnimizde anlam ve değer keşfetme ve icat etme çabalarımızı ihmal ettik.
Böylece eski bir sandığın eski bir bağını getirip, ‘kolay kazanca izin vermeyiz’ gibi çocukça bir anlam ve değerde geri çekildiler.
Bu anlamda Recruit davası, Japon halkının kültürel gerilemesini bize açıkça gösteren büyük ve eğlenceli bir olaydı.
Anlatım etkinliğinde işaret ve sembolün rolü arttıkça anlam ve değer kötüleşir. Son olarak, savaş sonrası demokratik klişeler, iktidar karşıtı, bunun boş bir kelime olduğunu bilerek çığlık atıyor.
Bu bölüm devam ediyor.